Feminizm, cinslerin eşitliği kuramına dayanan ve kadınlara eşit haklar isteyen bir akımdır. Bu akım, insanlığın yarısını oluşturan bir demografik grubun ve uygarlık tarihi boyunca hep ikincil konumda yaşamak zorunda kalan kadınların bu durumdan kurtuluş hareketinin öğretisidir.
Andree Michel'e göre, feminizm sözcüğü, ''Kadınların toplum içindeki rol ve haklarını genişletmeyi öngören bir öğretiyi'' dile getirmektedir.
Daha kadınlarımızın bir çoğu, feminizm kavramını duymamış ya da duysa da ne ifade ettiğini anlamayacak bir kadınlık durumu içinde bulundukları halde, feminizm ülkemizde son yılların en sıcak konularındna olmayı sürdürmektedir.
Batı'daki oluşuma koşut bir biçimde bizim de Eşitlikçi (ya da liberal) feministlerimiz, Sosyalist feministlerimiz, Radikal feministlerimiz ayrıca buna ek ve Batı'ya nisbet, Türbanlı feministlerimiz var. Gerçi Eşitlikçi feministlerimiz, feminizm sözcüğü konusunda çok çekimser davranıyor ve kendilerine feminist denmesini istemiyor, ama eğer feminizm kadınların toplum içindeki yer ve haklarını genişletmeyi öngören bir öğreti ve bu amaçla gerçekleştirilen eylemler dizisi ise Türkiye'de Atatürk Devrimi'nin kadınlara tanıdığı hakları savunan, koruyan, daha da geliştirme işlevini üstlenen tüm kadın derneklerinin üyeleri, kendileri bunu kabul etmeseler de eşitlikçi (ya da liberal) feministtir.
Ülkemizde Eşitlikçi feministler, orta ve üst sınıfın çok iyi öğrenim görmüş seçkin ve simge kadınları olarak sürekli eleştirilmişlerdir. Ne var ki feminizmin dünyadaki gelişmesine bir göz attığımızda, tarihsel perspektif içinde hep bu tür seçkin ve simge kadınların, toplumlarında feminizm öncülüğünü üstlendiklerini görürüz.
Nitekim, bizde de daha Meşrutiyet'ten itibaren burjuva feministlerin kadınların eğitim olanaklarından eşit şekilde yararlanmaları konusunda ve Cumhuriyet'le birlikte kazandıkları yeni hukuksal statüye sahip çıkma, meslek seçme hakkını elde etme konusunda, öncü çalışmaları olmuştur. Kısacası onlar, ''kadınlar genelde varolan sistem ve yapılar içinde nasıl daha eşit bir konuma kavuşabilirler?'' sorusundan hareketle küçük baskı grupları oluşturup eşit hak bildirgeleri ve hukuksal değişiklikler için çaba göstermişlerdir.
Sosyalist feministler, Marksist geleneğe bağlı kalarak, kadının ezilmesini özel mülkiyetle birlikte ortaya çıkmış bir durum olarak görmekte; kadınların kurtuluşunu, özgürlüğe kavuşmalarını, özel mülkiyetin kalkması koşuluna bağlamaktadırlar. Onlara göre eşitlik, ancak toplumlardaki devrimci dönüşümlerle bağlantı içinde söz konusu olabilir. Bu yüzden, düzen değişikliği için savaşılmalıdır.
Radikal feministlere gelince, onlar Eşitlikçi feministleri ve Sosyalist feministleri bu davada başarısız buldukları için daha köktenci bir yöntemi benimsemekte ve kadınların kurtuluşunu kabaca ''tüm kadınların, tüm erkeklere karşı ayaklanmasında'' görmektedir.
Türbanlı feministler, fuhuşa, dayağa, genelevlerin kurumlaşmasına, kocalarının soyadını taşımaya karşı çıktıkları halde, ''Kadınların haklarını savunmanın feminist olmak anlamına gelmediğini'' öne sürmekte ve feminizmin Batı'da doğmuş olmasına duydukları ajerjiyi ''Biz doğulu müslüman kadınlar olarak, kendi mücadelemizi veririz. Aramızda benzeşme yoktur.'' şeklinde dile getirmektedirler. onlara bugün geleneksel ailede yaşanan sorunlardan İslam sorunlu değildir. Dinle ilgisi olmayan ulusal, kültürel, yerel değerlerin dinle karışması sonucu, kadın yüzyıllar boyu ezilegelmiştir.
Görüldüğü gibi ülkemizde kadın sorunlarına değişik açılardan bakan kesimler, henüz bir temel terminolojiye ve ortak paydalara sahip değildir. Eşitlikçi feministler ve türbanlı feministler, içine düşmüş oldukları kavram kargaşası ve ideolojik nedneler yüzünden, feminizmi yadsımaktadır. Eşitlikçi feministlerin korkusu sosyalist ya da radikal görünmek; türbanlı feministlerin kaygısı ise islama ters düşmektir. bu her iki kesim de kadınların kurutluşu hareketinin siyasal platform içinde bir savaşımın adı olduğunu görmezlikten gelmektedir.
vivi sana amerikadan yazyorum yazlarını cok beyeniyorum
YanıtlaSilkendini fazla tanitmalisin