Haberi okuduğum anda kalkıp hemen yeni bir blog açtım. Vicdanımı susturmaya yeter mi bilmiyorum. Sadece küçük şeylerle mutlu olmayı bilmeyen metropol insanlarının bu haberi duymasını istedim, 7 yaşındaki o çocuktan özür dilemek istedim. 17,5 liralık bir fotokopi borcu için bir aile ve 7 yaşındaki çocuğun mağdur edilmesi sosyal devlet anlayışıyla ne kadar örtüşür, düşünün istedim.
Olay İzmir'in Çimentepe semtindeki Başöğretmen İlkokulundan. Mardin'de yaşarken ekonomik sorunlar nedeniyle İzmir'e gelmiş, geçimini bir hastanede asgari ücretle işçilik yaparak sağlayan bir babanın iddialarına göre; ilk dönem karnelerini alan öğrencilerin ikinci dönem ders notları fotokopi olarak dağıtıldı ve sınıf öğretmeni tarafından ödeme yapmayan öğrencilerin yıl sonu karnelerini alamayacaklarını belirtildi. Ekonomik zorluklar yaşadığını belirten veli ücretin altında bir tutar verdiyse de kabul edilmedi. Sonuç olarak 7 yaşındaki ilköğretim öğrencisi karne günü bir kenarda arkadaşlarını sessizce izledi.
Abdullah uzun saatler kapıda bekledikten sonra babasına neden karne alamadığını sormuş. Babası durumu izah edemeyeceğini düşünüp, karnesinin kaybolduğunu söylemiş. Olayın basında duyulmasının hemen ardından okul yönetimi karneyi vermek istese de her şey için çok geçti. Karneyi verseler de Abdullah'a bunu kendileri açıklayabilir miydi? O küçük çocuktan gözlerine bakarak özür dileyebilirler miydi? Ömrü boyunca unutmayacağı bu olayı hafızasından silebilecekler miydi? Peki ya babanın duygularını telafi edebilecekler miydi? Milli Eğitim Bakanlığınca daha önce yapılan bir açıklamada velilerden karne parası, bağış ve benzeri hiçbir gerekçeyle para istenmeyeceği belirtilmiş ve her ne koşulda olursun öğrencilere karnelerinin verileceği ifade edilmiş olmasına rağmen sadece 17. 5 liralık fotokopi borcu için ailenin ve çocuğun mağdur edilmesi sosyal devlet ilkesiyle örtüşmekte midir? Öğretmenin iddialarına göre Abdullah öğrenme zorluğu çekiyor- muş, bu nedenle velisiyle konuşmak istemiş, o nedenle bekletmiş(!) Hangi delillerle savunuluyor, neye dayanılarak söyleniyor? Zira böyle bir olay varsa neden karne günü bekleniliyor? O halde bu olanlar karnenin neden verilmediğini izah etmekte yetiyor mu? Bir ilkokul öğretmeni nasıl böylesine acımasız oluyor? Bu ülke çocuklarından ne istiyor? O okulun yönetiminden, öğretmenine, velilerinden haberde Abdullah'ın fotoğrafına sansürsüz yer veren basın mensuplarına kadar kötüsünüz.
O kadar acınası bir ülke oluyoruz ki, nefes almaktan korkuyorum. Metrobüste engelliler için ayrılmış yerde oturan adamların engelleri birini gördüğü halde yer vermemesi gibi, sokak ortasında yaşanan vahşetlere ses çıkarmadan geçip gidilmesi gibi, insanların insan olmaktan bile önce bencil olması gibi, masumların tek tek yok olduğu ve böylesine kötü böylesine çirkin insanlarla baş başa kaldığımızda ''insanlık ölmüş!'' dediğimiz gibi. Yolda, alışverişte hatta apartmanda yüzünüze gülümseyenden korkar oldunuz, size yapılan en ufak bir yardımdan şüphe duyup, karşılık beklemesinden korktunuz. Öyle ki her şeyi çıkar ilişkisine oturttup, menfaatlerinizi sıvazladınız, egolarınız koltuklarınızdan taşıyor ve siz sürekli daha fazlası için yaşıyorsunuz. Daha fazla büyümek için, daha fazla servet için, daha fazla şaşa, gösteriş için. Çocukların başını okşamayacak kadar çekildi duygularınız, senin adın ne demeye korkuyorsunuz, bir şeyi karşılıksız severseniz bahçenizin yeşermesinden korkuyorsunuz, kuş seslerini duymayacak kadar sağır, her gün doğan güneşin nasıl bir mucize olduğunu oturup düşünemeyecek, uçurtma uçuramayacak, bir kitap okuyamayacak, bi çiçek sulayamayacak kadar meşguldünüz. O yüzden insanlık size hiç ulaşamadı. Hiç durup da bir köpeği sevmemiş kadar kötüsünüz. Bir kuşun, bir bulutun nasıl da geçip gittiğini izlememiş kadar kötüsünüz. Yıllarca gülmemiş, güldürmemiş kadar kötüsünüz.